Travmalara Eklenen Travmalar
Travma; Fransızca kökenli bir hekimlik terimi. Fiziksel anlamda; dıştan mekanik bir etki sonucu oluşan, bir organın ya da bir dokunun biçimini bozan yerel yara demek. Ruhsal olarak; canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma etkileri bırakan yaşantı demek.
Anne karnına düştüğümüz andan itibaren fiziksel ve ruhsal travmalara maruz kalıyoruz. Dünya canlı bir yer ve her nefes alışta bize içinde yaşadığımızı hissettriyor.
Son beş on yıla kadar sağlıkçılar dışında kimse travma kelimesini kullanmazdı. Son yıllarda yaşadığımız çoğu duruma geçmişte oluşan travmalara bağlama eğilimdeyiz.
Bir ay kadar önce Sakarya’da bulunan Acarlar Longoz’una gittim. Bir çok değişik kuş ve bitki ile karşılaştım. Sessiz sakin bir yerdi, cennnet gibiydi. Fotoğraf çekmeye doyamadım.
Gördüğüm manzaranın sarhoşu olmuş bir şekilde tuvalete gittim. Tuvalet çıkışı, ayağım kaydı, elimin içinde, 2 cm çapında bir açıklık oluşacak şekilde derim açıldı. Çektiğim acıya mı yanayım, düşmemin üzerine gördüğüm ” Dikkat Kaygan Zemin” uyarısına görmediğime mi yanayım, yalnız olmanın verdiği garipliğemi yanayım diye düşünüp kendi göbeğini kendi kesmek zorunda kalan bebek misali tuvalete dönüp elimi yıkamaya karar verdim. Biri bana seslendi; “Hanımefendi, iyi misiniz?” dedi. Eski ben, gayet iyiyim, başımın çaresine bakarım derdi. O an bunu niye kendi başıma halledeyim, dedim ve iyi değilim dedim.
Bu benim için bir ilkti, iyi değilim diyebildim ve yardım teklifini kabul etsin. Adam elimi, streril su ile yıkadı, kağıt peçete ile sildi sonra da elime yara bandı taktı. Yetmedi üstüne bir de bana yedek yara bandı verdi. “Çay ikram edeyim size.” dedi. Teşekkür ettim ve gitmeliyim dedim.
Elimdeki yara kapandı ama izi duruyor ve bence geçecek gibi de değil. Derin bir yaraydı çünkü.
Benim yeni bir travmam oldu ama baktıkça kendimi seviyorum. Elimde onun gibi bir çok yara izi var. Ben sakar biriyim. Çoğu yara izim, acele ettiğim anlarda, kendimi hoyrat kullanmamdan kaynaklanıyor.
Bedenimi hor kullanan biriyim, daha doğrusu esirgemeyen biriyim. Aynı şeyi ruhuma da yapıyorum.
Haliyle onda da çok travmalar var. Bazıları bana bir şey öğretti, bazıları sadece acıttı. Her biri yaşanması gereken şeylerdi ki yaşandı diyebiliyorum, hala ders almayı beceremedim.
ders almak aslında bir donanım, hayatın bize öğrettiği bir kolaylık, aynı zamanda kişinin kendini koruması. Her koruma, içinde steril bir hayat barındırır ve bizi yeni keşiflerden alıkoyar. Aslında hiç bir doğru ,bize mükemmeli vaad etmiyor sadece koruyor. Travma almadan yaşamanın mümkün olmadığı gibi. Belki travmalarımız konusunda gönüllü ya da seçici ya da bazen kabullenici olabilmeyi becermeyi yönetebiliriz.
Yönetebildiğimiz travmalarımıza diyorum, hayat travmasız imkansız gibi.
Yorum bırakın