BAĞLANMA STİLLERİNİN İLİŞKİLERE ETKİSİ
“Bağlanma davranışından başka hiç bir davranış formu, daha Güçlü bir hisle bir araya gelemez” john bowlby
Birçok yetişkinin ilişkilerde yaşadığı sorunlar aslında çocuklukta atılan temellerin bir yansımasıdır. Bu bakımdan “Çocukluğa gitmek” latifesi hâlen geçerliliğini koruyan bir anlayışı yansıtır çünkü davranışlarımızın, motivasyonlarımızın ve duygusal tepkilerimizin kökeni çoğu zaman orada bulunmaktadır.
Bebeklik döneminde, anneyle veya bakım veren kişiyle kurulan ilişki biçimi, ilerleyen yıllarda nasıl bir bağ kurma stili geliştireceğimizi gösteren önemli bir etkendir. Bu dönemde ihtiyaçlarımızın karşılanıp karşılanmaması temel seviyede bir tutum geliştirmemize sebep olur ve bağ kurma şeklimiz zaman içinde görünür hale gelir. Örneğin çocukken yeterince ilgi ve güvenle büyüyen bireyler, yetişkinlikte de daha sağlıklı bağ kurma eğilimi gösterirler.
Bebeklikte anne ve bebek arasındaki bağlanma tek yönlü seyrederken yetişkinlikte bu karşılıklı bir seyir izler. Kişi artık sadece bakım alan değil aynı zamanda bakım veren konumundadır. Ve konu evlilik ya da romantik ilişkiler olduğunda erken dönemde şekillenen bağlanma stilleri, tüm dengeyi belirleyen görünmez bir el gibi çalışarak çiftlerin birbirleriyle olan ilişkilerinde önemli rol alır.
Bağlanma stili, kişide sadece sevme biçimini değil, sevilmeye dair beklentilerini de şekillendirir. Güvenli bağlanma stiline sahip kişiler partnerlerine güven duyarak daha sağlıklı ve açık iletişim kurarlar. Bu bireyler duygusal ihtiyaçlarını rahatça ifade edebilir ve partnerlerinden aynı anlayışı beklerler. Hem duygusal yakınlığa izin verebilir hem de bireysel sınırlarını koruyarak İlişkide denge sağlayabilirler.
Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler sürekli sevilme ihtiyacındadır. İlişki boyunca sık sık terkedilme korkusu yaşayabilir ve bu da onları sürekli bir güven arayışına itebilir. Partnerin ilgisindeki en ufak bir azalma bile bu bireylerin yoğun kaygı yaşamasına neden olur.
Kaçınan bağlanma stiline sahip kişiler ise duygusal bağ kurmaktan kaçınabilir ve partnerine karşı mesafeli bir tutum takınabilirler. Fazla yakınlıkta boğulmuş gibi hissederek geri çekilirler. İkili ilişkilerde mesafeye ihtiyaç duyarlar.
Bu stiller fark edilmediğinde, bireylerin hayatında tekrarlayan döngüler oluşur. Aynı problemler farklı kişilerle yaşanmaya devam eder. Fakat bağlanma stili bir kimlik değil, örüntüdür.
Ve en önemlisi: Bu örüntüler farkındalıkla değişim göstererek ilişkideki olası sorunların önüne geçilebilir. Bireyler kendilerini yöneten otomatik tepkileri fark ettiğinde, ilişki kurma biçimi de dönüşerek daha sağlıklı bir hale gelecektir. Bu minvalde çiftlerin kendi bağlanma stillerini anlamaları ve birbirlerinin stillerine karşı duyarlı olmaları, sağlıklı ilişkiler kurmaları için oldukça elzemdir.
Yorum bırakın