Farklı bir açıdan Farkındalık
“Farkındalık; dağılmış zihnimizi bir anda geri çağırabilen ve onu bütünlüğe geri Döndürebilen, böylece hayatın her dakikasını yaşayabilmemizi sağlayan bir mucizedir.”
nHAT hAN
Zihnimiz hep bir yerlere gitmek ister.
Ya geçmişte kalmış bir olaya takılır ya da gelecekte olmasını istediği senaryolar üzerinde çalışıp durur.
Fakat elimizdeki tek zaman ve hayatın en gerçek hali, “şu an”da gizlidir.
İşte farkındalık tam da bu noktada devreye girer:
Anda kalmak, olup biteni yargılamadan merkezimizde hizalanarak farkındalığımızı arttırmaktır. Hem dışarıyı hem içeriyi aynı anda gözlemleyebilmektir.
Kökeni Budist geleneklere dayanan farkındalık, günümüzde daha çok “mindfulness” tekniği olarak bilinmektedir.
Bu teknik zihni eğitmek, içe odaklanmak, duyularla temasta olmak gibi yönleri içerir.
Fakat benzer temalar Doğu mistisizminin dışında da karşımıza çıkar:
Tasavvufta tefekkür, yani derin düşünceyle kalbi uyandırmak…
“Her nefeste Hakk’ı anmak”, yani zihni değil kalbi şimdiye çağırmak… Çünkü farkındalık sadece dikkat kesilmek değil dikkati kalpten geçirmek demektir. Yalnızca zihinden gelen farkındalık eksik kalır, kontrol eder, çözüm arar. Oysa kalpten gelen farkındalık anı olduğu gibi kabul eder, değiştirmeye değil, tanıklık etmeye gelir. Tasavvuf ehli bu hali kalbin uyanıklığı olarak tanımlar. Yani kalbin uyanması zihnin susması ile başlar ve asıl marifet kalp ve zihni hizalayarak anda kalabilmektir.
Bunların hepsi, bir tür “uyanıklık” halini tarif eder ve odağı dışarıdan içeriye alarak şimdiye odaklanmamıza yardımcı olur.
—
Farkındalık büyük şeylerin değil, küçük anların içinde yaşar.
Sabah çayını, kahveni içerken sadece tadına dikkat etmek…
Biriyle konuşurken onu empatiyle dinlemek…
Yürürken adımlarının farkında olarak ritmi hissetmek gibi…
Tasavvufta da bu yüzden “kalp gözü”nden söz edilir; sadece görmek değil, hissederek görmek önemlidir.
Çünkü farkındalık sadece dikkat değil, şefkat de ister.
Bu dikkat ve şefkatle kendini fark etmek; yargılamadan, bastırmadan, kaçmadan olanı olduğu gibi görebilmektir.
Ve bu hal, hem kişinin kendisi ile olan ilişkisinde hem de sosyal ilişkilerde büyük bir değişim yaratır.
Anda olabildiğimizde, gerçekten duymaya, görmeye, temas etmeye başlarız ve bu minvalde daha samimi ilişkiler geliştiririz. Her şeyden önemlisi de kendi benliğimizle daha derin bir bağ kurabiliriz.
Yorum bırakın